Guatr hastalığı tiroid bezinin nodüllü veya nodülsüz olarak büyümesine verilen isimdir. Tiroid hastalıkları hormon düzeylerine göre farklı klinikler ile karşımıza çıkabilir. Tiroid homonlarının fazla salgılanması durumunda hipertiroidi bulguları, yetersiz olması durumunda ise tamamen zıttı olan hipotiroidi bulguları gözlenir.
Tiroid hormonlarının vücutta büyüme, gelişme, metabolizma gibi fiziksel fonksiyonların yanında duygu durumu, algı ve hafıza gibi zihinsel-psikolojik fonksiyonlarda da önemli rolü vardır. Tiroid fonksiyonlarındaki ufak sapmalar vücutta yaygın ve ciddi kronik hastalıklara zemin hazırlayabilir. Bunların başında;
Kalp-damar hastalıkları
Obezite ve dirençli yağlanma
Kemik erimesi
Adet düzensizliği
İnfertilite
Depresyon
Sindirim bozukluğu, ishal veya kabızlık
Saç-tırnak zayıflığı, cilt değişiklikleri
Sıcağa veya soğuğa hassasiyet
Uyku bozuklukları
Kronik yorgunluk
Unutkanlık
Sinirlilik gelir.
Yani kronik hastalıklarda yaygın olarak görülen birçok semptomun kök nedenlerinden biri tiroid fonksiyon bozukluğudur.
Tiroid fonksiyonu vücudun ihtiyaçları ve çevresel koşullara göre titizlikle düzenlendiği için tüm fiziksel ve psikolojik streslerden etkilenir. Başta gıdalar olmak üzere çevresel toksinlere en duyarlı organlarımız da tiroid bezidir.
Eğer tiroid bezinde nodül tespit edilirse kötü huylu bir tümör gelişimini dışlamak için mutlaka Endokrinoloji ve gerekirse Genel Cerrahi bölümlerinde ileri tetkikler ile değerlendirilmelidir. Tiroid kanseri veya iyi huylu tiroid nodüllerinin takip ve tedavisi klasik tıp yaklaşımı ile güncel kılavuzlar doğrultusunda etkili bir şekilde yapılmaktadır. Ancak tiroid bezinde nodül olmaması her zaman sağlıklı çalıştığını göstermez. Optimum tiroid sağlığı geniş referans aralıklarına sahip laboratuvar bulgularına göre değil hastanın belirtilerine göre belirlenmelidir. İşte bu yüzden tiroid sağlığı fonksiyonel tıp uygulamalarının tam da merkezinde yer alır.
Tiroid hormon bozukluklarında sıklıkla karşılaştığımız durum yetmezlik veya fonksiyon bozukluğu yani “hipotiroidi” durumudur. Hipotiroidinin en sık nedeni ise tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de Haşimato tiroiditidir yani tiroidin mikrobik olmayan iltihabıdır.
Diğer sebepler ise tiroid ameliyatı ile tiroid bezinin çıkarılması, radyoaktif iyot tedavisi ve diğer tiroidit türleridir.
Hashimoto hastalığı tiroid bezine sınırlı bir hastalık olarak bilinse de vücut savunma sistemlerindeki dengesizliği gösteren sistemik bir hastalıktır. Vücudun kendi hücrelerine karşı gelişen antikorlar (otoantikorlar) ilk önce toksin dedektörümüz olan
Bağışıklık sistemi öylesine hassas dengeler ile
yönetilir ki, hafif bir bozulmada bile aşırı tepkiler ortaya çıkabilir.
Bunlardan biri de bağışıklık sisteminin zararlı antijenler yerine kendi
dokularına saldırıp zarar vermesi; yani “OTO-İMMÜN TEPKİ” dir. Bütüncül bir
yaklaşımla fonksiyonel hasta yönetiminin en önemli olduğu hasta gruplarından
biri de kendine toleransını kaybetmiş otoimmün hastalardır.
Otoimmün
hastalıklarda doku hasarının yeri, derecesi ve süresi değişkendir. Ayrıca diğer
bazı hastalıkları taklit eden bulgularla da ortaya çıkarak uzun süre teşhis
konamayan kronik rahatsızlıklar olarak hastanın hayatını zorlaştırır. Şimdiye
kadar tanımlanmış 80’e yakın otoimmün hastalık ve yüzlerce klinik tablo var. Yaygın
olarak bilinenlerin arasında Diabet, Romatoid Artrit, Lupus (SLE), Sedef
Hastalığı, Çöliak Hastalığı, Multiple Skleroz (MS), Behçet Hastalığı, Hashimato
Tiroiditi, Ailesel Akdeniz Ateşi (FMF) sayılabilir.
Nedeni
ve ortaya çıkışı değişse de ortak süreç her yerde karşımıza çıkan kronik
inflamasyon yani mikropsuz yangı tepkisidir. Hastalar genellikle bir hastalığı tam olarak
tanımlamayan, zaman zaman artan yorgunluk, kas ağrısı, eklem hassasiyeti ve
şişliği, baş ağrısı, cilt döküntüsü, alerjiler, saç dökülmesi, dikkat dağınıklığı, uyku bozukluğu gibi şikayetler tarifler.
Bu hastalar her şikayet ile ilgili branş doktoruna danışıp, onlarca
tetkik yaptırıp her çeşit ilacı kullanmış da olsa genellikle çaresiz ve
depresif bir şekilde yaşamak zorunda kalır. Kendi dokularına saldıran
bağışıklık sisteminin serseri bir mayın gibi ansızın belirti vermesini
tedirginlikle bekler.
Fonksiyonel tıp yönetiminde ilk adım aşırı hassas tepkiyi başlatan ve inflamasyona neden olan tüm etkenleri araştırmaktır. Kök nedenlerin başında barsak bariyerinin ve florasının bozulması yer alır. Bu bariyerin bozulması toksinlerin, sindirilmemiş yiyecek partiküllerinin ve allerji etkenlerinin kan dolaşımına sızmasına neden olur. Kronik hastalıklarda sindirim sisteminin yeri gün geçtikçe daha da iyi anlaşılıyor. Barsaklar iyileşince vücut da iyileşiyor. Geçirgen barsak sendromuna eşlik eden bu tabloların arasında
İnflamatuar barsak hastalığı
İnce barsakta bakteri kolonizasyonu (SIBO)
Gluten hassasiyeti
Gıda alerjileri
Histamin intoleransı sayılabilir.
Tedavi süreci hastanın kliniği ve muhtemel mekanizmaya göre planlanır. Sıklıkla toksinlerden uzaklaşıp, alevli dönemi sonlandırmak ile başlanır. Eksikler tamamlanıp, detoks sistemleri desteklenince bağışıklık sistemi dengelenir. Sonrasında ise dikkatli bir şekilde beslenme yeniden düzenlenir.
Sağlık hizmetinde
tedavi kadar ve hatta daha önemli bir diğer alan hastalıklardan korunmadır.
Hastalıklarla baş etmenin en kolay ve ucuz yolu, hastalığa yakalanmadan önce
gerekli önlemlerin alınmasıdır. Bunun için bir hastalığın kimlerde, nerede, ne
sıklıkta ve nasıl oluştuğunu bilmek gerekir. Koruyucu tıp tüm bu konuları (epidemiyoloji)
araştıran geniş bir bilim dalıdır. Elde edilen veriler ışığında bireysel ve
çevresel faktörleri değerlendirerek hastalıklardan korunma veya ilerlemesini
durdurma ilkelerini uygulamaya ise koruyucu hekimlik diyebiliriz. Çevreye ve
insana yönelik uygulamaların temelinde hekim olsa da tüm sağlık çalışanları ile
sunulan koruyucu sağlık hizmetleridir.
Bireyin biyolojik, sosyal ve psikolojik özellikleri
dikkate alınarak uygulanan kişiselleştirilmiş koruyucu hekimlik hizmetleri
sadece hastalıklardan korunmayı değil sağlıklı ve konforlu bir yaşamı amaçlar.
Ancak günümüzde birinci basamak sağlık kurumları tarafından uygulanan bu
hizmetlerin nüfus ve iş yoğunluğu nedeniyle kişiye özel olması mümkün
değildir.
Kişiye özel koruyucu hekimlikte danışan detaylı olarak
araştırılıp fonksiyonel check-up yapılır. Böylece biyolojik, sosyal, ailesel
riskleri belirlenir ve gerekli önlemler doğrultusunda hasta ile iş birliği
yapılır. Düzenlemelerin hayata geçirilmesi konusunda danışan desteklenir ve
gerekli durumlarda güncellemeler yapılır. Koruyucu hekimlik uygulamalarında
sadece ilaçlar kullanılmaz, hatta genellikle ilaçlar hiç kullanılmaz.
Sağlıklı ve dengeli beslenme, fiziksel hareketliliğin günlük hayata uyarlanması,
stres yönetimi, kaliteli uyku alışkanlığı, detoks sistemlerinin desteklenmesi,
vitamin ve diğer gıda takviyeleri gibi konularda önerilerde bulunulur.
İnsan bedensel, zihinsel ve ruhsal olarak bir bütün. Bu
nedenle tam iyilik haline ulaşmak ve sürdürebilmek için sadece bedensel sağlık
yeterli olmuyor. Her şeyin başı sağlık olsa da iyilik hali çok daha geniş bir
kavram ve daha çok bileşene ihtiyaç var. Değişken koşullara uyum sağlayacak
kadar esnek, dengeli ve gerektiğinde seçim yapabilecek kadar aktif olabilmek
gibi. SADE (Sağlıklı, Aktif, Dengeli ve Esnek) düşün de böyle ortaya çıktı
zaten. Ayrıca “sadelik” basit ve anlaşılır olmasının yanında fazlalıklardan kurtulup
arınmayı da ifade ediyor. İşte bu yüzden “Sade Düşün” amacı, hedefi, yolu ve
yöntemi kendi içinde olan bir niyet sloganı.
Bedensel sağlık sorunlarıyla hastaneye başvuranlara “hasta”
denmesi doğal. Ancak biz bütüncül bir iyilik hali için destek olmaya çalıştığımız
kişilere hasta yerine “danışan” demeyi tercih ediyoruz. Çünkü ilk günden
itibaren kişinin kendi isteği ve çabasıyla düzelebilecek bir durumu alıp
sahiplenmek istemiyoruz. Ayrıca daha iyi olabilmek ve bu hali sürdürebilmek için
hastalığı beklemeden danışmanlık alanları da unutmamak gerek. Eğitim ile
pekişen tecrübelerimiz sayesinde sunduğumuz danışmanlık hizmetine bir isim
bulmak gerekirse “fonksiyonel tıp ve koruyucu hekimlik” denilebilir. Doktor, sağlık koçu ve sosyologdan oluşan
ekibimizle araştırıp öğrenmeye de devam ediyoruz. Hekim olarak her danışan ile gelişip
yenilenirken yıllarca eğitimini aldığım klasik tıp yaklaşımını, profesyonel
branşım olan Nükleer Tıp ve ilgi alanımdaki pek çok tamamlayıcı tıp
uygulamalarını birbirinden ayırmak mümkün değil.
Amacımız kişisel iyilik yolculuğunda sorunların kökenini araştırmak, hastalıklar oluşmadan koruyucu önlemler almak ve kişiye özel işlevsel tamamlayıcı yöntemler ile süreci desteklemek.